vergi politikaları

MECLİSTE GÖRÜŞÜLEN “VERGİ AFFI” KANUNUN TEKLİFİNE İLİŞKİN VATANDAŞ OLARAK MUHALEFET ŞERHİMİZDİR!

Öncelikle konuya başlarken A. Einstein’in “Hiçbir sorun onu yaratan bilinç düzeyi ile çözülemez. sözü ile başlamak istiyorum. Çünkü içinde bulunduğumuz pek çok soruna neden çözüm üretemediğimiz çok iyi açıklıyor.

Son 20 yılda 10. vergi affına ilişkin Kanun Teklifi Meclis Başkanlığına sunulmuş ve 27 Mayıs 2021 tarihi itibariyle de plan bütçe komisyonunda kabul edilmiştir. Aslında kamuoyunda “vergi affı” diye tabir edilen düzenlemeler affa benzer bir özellik taşıyan ve vergi/matrah artırımı, “bazı alacakların yeniden yapılandırılması”, stok, kasa affı ismi ile anılan uygulamalardır.

Biz burada kamuoyundaki yaygın kullanımı esas alarak “alacakların yeniden yapılandırılması”, “vergi/matrah artırımı suretiyle vergi incelemesinden muafiyet” “kasa, stok affı” gibi düzenlemeleri genel anlamda “vergi affı” olarak isimlendireceğiz. Genel olarak vergi affı kavramında verginin aslının af edilemeyeceği, sadece asla bağlı feri borçların ve bazı cezaların silindiği gibi bir algı kamuoyunda oluşmuş olsa da birazdan vereceğimiz örneklerde bu tarz kanunlarla verginin aslının da nasıl af edildiğini anlatacağız. Bu kısa girişten sonra gelelim esas konuya.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığı tarafından 21.05.2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi”ne ilişkin görüş, eleştiri ve önerilerimiz aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.

Kanun Teklifi Ciddiyetten Uzaktır.

Kanun teklifinde yer alan kanunun adı 7256 sayılı Kanun ile aynıdır. Bir Kanunun adı ayırt edici nitelik taşır, usul ve esasları vardır. Kopyala yapıştır yaklaşımı ile sadece yapılandırmada ve diğer hususlarda esas alınacak bazı tarihleri ve oranları değiştirilerek eski kanun metinleri yeni bir kanun teklifi olarak Yüce Meclise sunulmaktadır.

Sunulan teklifte, bu teklifi sunmayı gerekli kılacak hususlara ilişkin hiçbir somut veri ortaya konulmamaktadır. Önceki yapılandırma sonuçlarına ilişkin gerçekleşmeler nedir? Kaç mükellefin, hangi vergi türünden ne kadar borcu vardır? Böyle bir düzenlemenin bütçe, mükellef, ekonomi üzerindeki muhtemel etki ve sonuçları neler olabilir? İçinde bulunulan ekonomik koşullar böyle bir teklifin uygulanabilirliğini ne ölçüde mümkün kılmaktadır? Gibi soruların yanıtı yoktur.

Ekonomik ve mali boyutlu böyle bir Kanunda “Düzenleyici Etki Analizi” yapılmamıştır. İçinde bulunduğumuz küresel salgın, covid-19 pandemesinin yol açtığı ekonomik ortam yeni bir yapılandırmaya uygun mudur? Sorusu dahi sorulmamıştır.

Kanun Teklifinin yukarıda belirttiğimiz yönlerine ilaveten, Kanun Tekliği 21 Mayıs 2021 tarihinde Meclis Başkanlığına sunulmadan önce, 17 Mayıs 2021 tarihinde bir gazetede en ince ayrıntısına kadar belirtilerek yazı olarak yayımlanması da ayrı bir gayri ciddiliktir. Eğer, böyle bir düzenleme kamu oyunun bilgisine sunulacaksa taslak metin olarak herkesle paylaşılır. Birilerine servis edilmez. Hazırladığı teklife ciddiyet atfedenlerin, Meclis Başkanlığına sunulmadan dört gün önce teklifin kim tarafından birilerine servis edildiğini araştırmaları ve sorumlulardan hesap sormaları gerekir.

Kanun Teklifi Halkın Gerçek Sorunlarından Ne Derece Kopuk Hale Gelindiğini Göstermektedir.

Ülkemiz dahil tüm dünyada eşi görülmemiş bir küresel salgınla mücadele ediliyor. Pek çok işletme, işyerini kapalı tutmak zorunda kaldı. Açık olunan günlerde de sınırlı çalışabildi. Böyle bir ortamda diğer ülkelerde, esnafın, tacirin, sanayicinin ayakta kalması için ciddi teşvikler getirildi. Bu teşviklerin milli gelire oranı önemli boyutlara ulaştı.

Önümüze gelen Kanun teklifinin “Genel Gerekçesi”nin ilk paragrafında “Covid-19 salgınının etkilerini azaltmak, istihdamı ve üretimi korumak …” gibi bir gerekçe ortaya konulmuştur. Vatandaşın daha Kasım ayında çıkan 7256 sayılı bu Kanun Teklifi ile aynı adı taşıyan Kanuna ilişkin yapılandırma taksitlerini pandemi nedeniyle ödeyemediği ortamda bulunan çözüm, “yapılandırmayı yeniden yapılandırma” teklifi olmuştur. Tabii yapılandırma işin gerekçesi, araya da matrah artırımı, vergi artırımı, stok/kasa affı gibi bazılarının dört gözle beklediği düzenlemeler sıkıştırılıvermiştir.

7256 sayılı Kanunun Meclisteki görüşmeleri sırasında; yapılandırmalar sonucundaki tahsilat oranlarının ne denli düştüğü, vatandaşın normal zamanlarda bile başvurduğu yapılandırma taksitlerini ödeyemediği rakamlarla ortaya konulmuş idi. Bürokratların verdiği bilgileri aşağıda sunuyorum:

Örneğin 2020 kasım ayında getirilen 7256 Kanun görüşülürken Gelir İdaresi Başkan Yardımcısı Ayşe Dilbay’ın yapılandırma sonuçları ile ilgili açıklamaları aşağıdaki gibidir:

“- 6736 sayılı Kanun (2016): Yapılandırılan 80.4 milyar lira, tahsilat 41 milyar lira, oran yüzde 51. 7020 sayılı Kanun (2017): Yapılandırılan 13.8 milyar lira, tahsilat 5.6 milyar lira, oran yüzde 40.8. Hâlen ödemesi devam eden 7143 sayılı Kanun (2018): Yapılandırılan 49.6 milyar lira, tahsilat 25.8 milyar lira, bugün için ödeme oranı yüzde 37.1.”

Önceki yapılandırma yasalarında SGK kapsamına giren alacak miktarını da SGK Başkanı İsmail Yılmaz açıkladı:

“6736 sayılı Kanun kapsamındaki yapılandırma 43.7 milyar lira, 10 milyar 137 milyon lira tahsilat, tahsilat oranımız yaklaşık yüzde 24. 7020 sayılı Kanun kapsamında 7 milyar 649 milyon liralık bir yapılandırma, burada da 1 milyar 747 milyon liralık bir tahsilat, tahsilat oranımız burada yüzde 22,45. 7143 sayılı Kanun kapsamındaki yapılandırma tutarımız 48,6 milyar lira, şu ana kadar tahsil edilen tutar 6,6 milyar lira, bu da yaklaşık yüzde 16 civarında.”

Yine Sosyal Güvenlik Kurumunun faaliyet raporlarından aldığımız 9 nolu tablo olayın vehametini açıkça gözler önüne sermektedir.

Tablodan da anlaşılacağı üzere 2011 yılında uygulanan af kanunda tahsilat oranı %55 iken, peş peşe gelen 4 aftan sonraki af kanununda tahsilat oranı %10’ düşmüştür.  Dolayısıyla her vergi affı vergiye gönüllü uyumu zedelerken, vergi ahlakını tahrip ederken bir de idarenin tahsil kabiliyetini her defasında aşağıya çekmiştir. Vatandaş her 1,5 yılda getirilen vergi afları ile hem devlete olan inancını yitirmiş hem de asli görevi olan vergi ve SGK ödemesini yapmaktan imtina eder hale gelmiştir.

Mükellefler pandeminin yaşanmadığı normal ekonomik faaliyeti döneminde bile yapılandırmaya başvurup, borcunu ödeyemez iken, pandemi döneminde ikinci yapılandırma Covid-19 çözüm gerekçesi ile tekrar vatandaşın önüne konulmaktadır. Vatandaşa doğrudan, anlamlı, somut destek vermek yerine, borçlanmasını teşvik eden, bütçeye kaynak sağlamayı hedefleyen bu teklifle; işletme sahiplerinin ilende eğer kaldıysa üç beş kuruşunu da vergi borcu ödemede kullanmaları istenilmektedir.  

Bu Kanun teklifi, içinde bulunulan pandemi sürecini, ekonominin, esnafın, tacirin, sanayicinin, vatandaşın sorunlarını kavramaktan ve gerçeklikten uzaktır.

Son dönemde, pek çok konuda halkın gerçek sorunlarını anlamaktan ve çözüm bulmaktan kopuk hale gelinmiştir. Ortaya konulan paketler, reform adlı belgeler, halkın, ekonominin gerçekliklerinden kopuk haldedir.  

Bu dönemde, vatandaşımızın ihtiyacı olan, yeni bir yapılandırma değildir. İşletme sahiplerinin işletmelerinde çarkları döndürmelerini sağlayacak üç beş kuruş sermayesini de yapılandırma adı altında vergi borcu için kullanmalarını istemek gerçeklikten uzaktır. Bu dönem, sürekli kârına ortak olduğumuz vatandaşımızın bu kez zararına ortak olmak, yaralarını sarmak, dertlerini bölüşmek ve desteklemek olmalıdır.

Neredeyse Her 1,5 Yılda Çıkan Vergi Afları Yargı Yoluna Başvurmayı Artırarak Vergiden Kurtulma Müessesesi Haline Gelmiştir.

Mecliste görüşülen yeni af kanunu da öncekiler gibi dava aşamasında olan ya da dava açma süresi henüz geçmemiş olan vergi ve vergi cezalarında şöyle bir düzenleme getirmektedir. Örneğin dava açma süresi geçmemiş veya dava aşamasında olan ama henüz karara bağlanmamış bir vergi ve vergi cezasına karşı af kanunundan faydalanarak davadan vazgeçme koşuluyla VERGİ ASLININ %50’si, asla bağlı cezaların ise TAMAMI silinmektedir. Yani hakkınızda yapılan bir vergi incelemesi sonucu tarafınıza 300.000 TL vergi, 300.000 TL de vergi ziyaı cezası kesilmiş olsun. Davayı kaybedeceğinizi bilseniz dahi birinci derece mahkeme, cevap yazıları, üst mahkemeye itiraz gibi nerdeyse bir yıldan fazla sürecek olan bu yolu izleyerek ve her 1,5 yılda bir bu tarz bir af kanunun çıkacağını artık öğrenerek 600.000 lira ödemek yerine aftan faydalanarak 300.000 lira vergi ziyaı cezasının tamamını, 300.000 lira verginin ise yarısı olan 150.000 lirayı sildirip (davadan vazgeçmek koşulu ile, ki zaten kazanma umudu olmayan bir dava olduğunu varsaymıştık) sadece 150.000 lira ödeyerek kurtulabilirsiniz. Vergi aflarına alıştırılmış olan toplumumuz bu yolla nice vergi ve vergi cezalarından kurtulmayı başarmıştır. Yani ez cümle, bir verginin yarısı silinebiliyorsa, affediliyorsa, bunun adı düpedüz vergi affıdır. Ancak bu kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değildir.

KDV’de Kimin Matrahını Artırıyoruz?

Katma değer vergisinde mükellef ile ödeyici ayrışmaktadır. Yani vatandaş aldığı mal ve hizmetlerden dolayı KDV dahil olarak ödemesini yapar ve bu KDV’yi vatandaştan (nihai tüketiciden) tahsil eden aracı mükellef bir sonraki ay bu vergiyi vatandaş adına devlete öder veyahut ödemelidir. Ancak piyasa işleyişi hep böyle olmayabilir. Özellikle finansal anlamda likiditeye ihtiyaç duyan aracı mükellefler vatandaş tahsil ettikleri bu KDV’leri devlete yatırmayarak bir nevi kredi gibi kullanabilirler. Mevcut durumda banka kredi faizlerinin %20’lerde olduğu bir ortamda neredeyse sıfıra yakın bir faiz oranı ile kendi kendilerine kredi gibi kullanmış olurlar. Ve her af kanununda da bu ödenmeyen KDV’ler yapılandırılır ve küçük faizlerle taksitlenir. Ancak o KDV’nin aslı yüklenicisi olan vatandaşın cebinden o paralar çıkalı hayli zaman olmuştur.

Vergi Sistemini Bozan Vergi Aflarına Bir Yenisi Daha Eklenmektedir.

2002 yılından bu yana yapılandırma, matrah/vergi artırımı, stok/kasa affı, kayıtların düzeltilmesi konularından bir veya birkaçını ya da tamamını düzenleyen kamuoyunda “vergi affı” olarak nitelendirilen düzenlemelerin sayısı ve sıklığı vergi sistemine, devlete olan güveni zedeleyen sistemik bir sorun alanı haline gelmiştir. Mükellef açısından vergilemede belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini geçersiz kılmıştır.

2002 yılından bu yana “Varlık Barışı, Yapılandırma, Matrah/Vergi Affı” ve benzeri konularda Kanun düzeyindeki düzenlemelerin listesi aşağıda sunulmuştur:

  1. 25.02.2003 tarih ve 4811 Sayılı Vergi Barışı Kanunu
  2. 13.11.2008 tarih ve 5811 Sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun (Varlık Barışı)
  3. 13.02.2011 tarih ve 6111 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
  4. 21.05.2013 tarih ve 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
  5. 10.09.2014 tarih ve 6552 Sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun
  6. 03.08.2016 tarih ve 6736 sayılı Bazı Alacakların Yapılandırılmasına İlişkin Kanun
  7. 18.05.2017 tarih ve 7020 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
  8. 11.05.2018 tarih ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
  9. 11.11.2020 tarih ve 7256 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

21 Mayısta Meclise sunulan ve Plan ve Bütçe Komisyonundan da geçen yeni vergi affına ilişkin Kanun Teklifini pek yakında yukarıdaki listeye ekleyeceğimiz anlaşılmaktadır.

Bu liste bize şunu gösteriyor: vergi politikaları iflas etmiştir. Son on yılda 7 vergi affı Kanunu çıkarılmış sekizincisi ise Meclise sunulmuştur. Bunun anlamı ortalama 13-14 ayda bir vergi affı çıkarmaktır.

Dürüst mükellefin devlete ve vergi sistemine inancı kalmamıştır. Çünkü, her vergi affı öncesi Sayın Maliye Bakanları yapılanın yanlış olduğunu kabul ederek “Bu kez son” mazeretine sığınmışlardır.

Kemal Unakıtan

27 Haziran 2008 ANKA haber ajansı

“Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, vergi borçlularına kolaylık getirileceği yönündeki haberlerin gerçeğin yansıtmadığını, bu tür bir çalışma içinde olmadıklarını bildirerek, “Vergi borcu olanlar borçlarını ödesin, kesinlikle af yok” açıklaması yaptı.”

Mehmet Şimşek:

-2009 yılında katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek vergi afları konusunda aşağıdaki hususları ifade etmiştir:

“İkinci konu, tabii ki aflar, Türkiye’de vergi afları her dönemde yapılmış ve bu aflar vergide uyumu ciddi şekilde bozan bir husustur. Her ne kadar şimdi aflar nitelikli çoğunluk gerektiriyorsa da, aslında belki de af yapılamayacağını Anayasa’da açık bir şekilde ifade etmek lazım. Belki de Anayasanın değiştirilemez maddeleri arasına sokmak lazım. Vergi afları çok ciddi bir adaletsizlik ortaya koyuyor, çünkü vergisini hakikaten büyük fedakarlıklar yaparak ödeyenler var, ama nasılsa, ortaya yeni bir af gelecek diye vermeyen kesimler de var; veremeyenler de var mutlaka, ama vermeyenler de var.”

30.06.2014 Hürriyet Gazetesinde yer alan haberde ise Mehmet Şimşek

“Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ilk kez geniş çaplı vergi affı getiren torba yasa hakkında konuştu. Şimşek “Benim de bu partinin milletvekili olarak sahip çıkmam gerekir. Ama ben bu tür düzenlemeleri olumlu bulmuyorum” diye konuştu.

16.09.2014 Star Gazetesi

“Mehmet Şimşek: Bundan sonra bir af olmayacak.”

16.09.2014 Sabah Gazetesi

“Artık vergi affı olmayacak.”

Naci Ağbal:

03.03.2016 Radikal,

“Vergi affı yok!”

23.08.2017 Haber7

“Bundan Sonra Kimse Yeniden Yapılandırma Kanunu Beklemesin”

05.06.2018 A haber

“Yapılandırma kanunu, devlete borcu olan vatandaşlarımız için kaçırılmaz, tarihi fırsatlar sunuyor. Tüm vatandaşlarımızı bundan yararlanmaya davet ediyorum.”

Berat Albayrak:

17.07.2018 Akşam

“Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak yeni bir yapılandırma ya da bu kapsamda borç ötelemesi gibi bir değerlendirme orta vadeli projeksiyonlarımızda yer almamaktadır.”

– @BeratAlbayrak twitter hesabından 6 Ağustos 2019 tarihindeki paylaşım:

“Vergi ve sigorta prim borcu olan vatandaşlarıma, 27 Ağustos’a uzatılan ve ‘son kez’ yapılan yapılandırmadan mutlaka yararlanmalarını tavsiye ediyorum.”

Vatandaşa, sürekli “bu son af”, “bundan sonra af yok” diyen Maliye Bakanlarına artık kimse inanmıyor. Oysa “Hazine”yi, beytülmalı teslim ettiğiniz kişilere güvenmek gerekir, veya bu kişilerin sözünün arkasında durması beklenir. Mevcut durumda bu son af diyenler artık yalancı çobana dönmüştür.

Bu kadar sık af çıkarmak devlete olan güveni, adalet sistemini, vergi sistemini bozmakta ve pek çok alanda onarılamaz tahribatlara yol açmaktadır.

Vergi Afları Dürüst Mükellefi Bile Yoldan Çıkarıyor.[1]

Aflar, vergi adaletini zedeleyen, dürüst mükellefi dahi yoldan çıkarmaya iten bir nitelik kazanmıştır.

Sürekli hale gelen vergi afları nedeniyle vergisini zamanında ve düzenli ödeyenler, ödemeyenlere göre dezavantajlı hale gelmektedirler. Vergisel ödevleri zamanında yapanlar cezalandırılmış olmaktadırlar. Verginin zamanında ödenmesi enayilik olarak görülmeye başlanmıştır. Toplumda vergi ahlakı erozyona uğramakta, vergisini ödememek, olağan ve sıradan ve hatta ödüllendirilen bir durum haline gelmiştir.

Vergi ahlakı, vatandaşın vergi ödemedeki içsel motivasyonunu ifade etmektedir. Buradaki içsel motivasyon halkın vergiye gönüllü uyumu ve vergi sistemi içerisindeki öz saygısıdır. Bu motivasyon ve saygıyı sıklıkla gelen vergi afları zedeler, vergisel açıdan ahlaki çöküntü başlar.

Artık bir yıl bile geçmeden yapılan aflar nedeniyle, mükelleflerde af beklentisi artmaktadır. Zaten yeni bir af çıkar deyip, vergi ödememe eğilimine girilmektedir. Mükellefin vergi ödeme isteği azalmakta; işin kötüsü, bu vergi ödememe isteksizliği ödevlerini zamanında yerine getiren mükelleflere de sirayet ederek bulaşıcılık etkisi yapmaktadır.

Vergi afları, ödeme güçlüğünde olanlardan çok, ödememeyi, vergi kaçırmayı alışkanlık haline getirenlere yarayan bir kısır döngü haline gelmiştir.

Aflar Vergi İdaresinin Tahsil Gücünü Zayıflatıyor.[2]

Son yıllarda mükellefler, normal vergi borçlarını ödemekten çok, yapılandırma borçlarını ödemenin telaşındadır. Aflar nedeniyle idarenin tahsil gücü zayıflamaktadır. Vatandaş daha bir önceki yapılandırma bitmeden sonraki yapılandırma taksitlerine başlamak zorunda kaldığı için, güncel borçların tahsil kabiliyeti tamamen azalmaktadır.

Vergi Afları Mükellef Açısından Yargıya Gitmeyi Cazip Hale Getiriyor.

Sık çıkan aflar nedeniyle mükellefler, idare ile yaşadığı ihtilafları yargıya götürmeyi daha çok tercih etmektedirler. Çünkü yargı sürecinde çıkacak yeni bir yapılandırma mükelleflere önemli imkânlar tanımaktadır. Vergi afları, zannedilenin aksine, vergi yargısının iş yükünü azaltmamakta, uzun vadede artırmaktadır. Ve maalesef sürekli hale gelen aflar neticesinde vatandaşın devlete olan aidiyet duygusu her yeni af ile daha fazla zedelenmektedir.

Matrah/Vergi Artırımı Çok Kaçıranı, Kayıt Dışı Çalışanı Çok Daha Avantajlı Hale Getirmektedir.

Kanun Teklifinin “Matrah ve vergi artırımı” başlıklı beşinci maddesine göre, matrah artımından yararlanmak isteyen mükellefler 31/8/2021 tarihine kadar (bu tarih dâhil) ilgili yıl matrahlarını aşağıdaki tabloda yer alan oranlarda artırarak beyan etmek ve artırılan tutarlar üzerinden yüzde 20 oranında hesaplanacak vergiyi ödemek zorundalar.

Yukarıda özetlenen düzenlemenin çok kaçıranı nasıl ödüllendirdiği ve kayıt dışılığı nasıl teşvik ettiği, sürekli ve kurumsal hale getirdiği hususu aşağıdaki örnekle daha iyi anlaşılacaktır.

UYANIK A.Ş. Matrah Artırımında Dürüst A.Ş.’ye Karşı Nasıl Avantaj Sağlıyor?

Teklif yasalaştığında aşağıdaki iki firmanın düzenlemeden nasıl etkileneceğine bakalım.

UYANIK A.Ş. 2020 yılında aslında 4-5 milyon TL matrah beyan etmesi gerekirken, matrahını gizleyerek sadece 750.000 TL matrah beyan etmiştir. Kaçırdığı vergi nedeniyle vergi incelemesine tabi olup vergi ve ceza ile muhatap olmamak için matrah artımından yararlanacaktır. Zaten matrah artırım düzenlemesini de dört gözle beklemektedir.

DÜRÜST A.Ş. ise 2020 yılında her zaman olduğu gibi kazandığı ne ise gerçek haliyle belirtmiş ve ilgili yıl 5.000.000 TL matrah beyan etmiş, ancak kamunun vergi kanunlarını farklı yorumlamasından kaynaklı vergi inceleme riskinden korunmak amacıyla matrah artırımından yararlanmak istemektedir.

UYANIK A.Ş. ve DÜRÜST A.Ş.’nin matrah artırımından yararlanmak istemeleri durumunda karşı karşıya kalacağı kurumlar vergisi yüküne bakalım:

UnsurlarUYANIK A.Ş.DÜRÜST A.Ş.
2020 Yılı Matrahı750.000 TL5.000.000 TL
Matrah Artırım Oranı 2020%20%20
Artırım Matrahı150.000 TL1.000.000 TL
Ödenecek Vergi    %2030.000 TL200.000 TL

Kanun teklifi yasalaşırsa yukarıdaki basit örnekte görüldüğü gibi, önceki yıllarda yüksek beyanda bulunan, dürüst veya nispeten dürüst mükellefler matrah artımından yararlanabilmek için daha fazla maliyete katlanacaklardır. Buna karşılık, eskiden daha çok kaçırmış, daha fazla kayıt dışı işlem yapmış, maliyetleri şişirmiş olanlar ise matrah artımından çok daha düşük maliyetle yararlanacaklardır. Bu durum, mevcut dürüst mükellefleri bile sonraki yıllarda daha düşük matrah beyanına zorlayan bir unsur haline gelecektir. Bu durum, ticari hayatta rekabet eşitsizliğine de yol açan bir durumdur.

Kanun teklifine, bu tür adaletsizliği ve çok kaçıranı ödüllendiren yapıyı değiştirecek ilaveler yapılması gerekmektedir. Sadece ilgili yıl matrahının belli oranı değil, ciro ve kullanılması muhtemel diğer ölçülerin belli oranından az olamama gibi ölçütler de getirilerek çok kaçırmanın ödüllendirilmediği bir yapı ortaya konulmalıdır.

Stok ve Diğer Kayıtlara İlişkin Aflar Kötüye Kullanıma Açıktır.

Teklifin genel gerekçesinde; “… işletme kayıtlarının fiili durumlarına uygun hale getirilerek kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik edilmesine yönelik düzenlemeler öngörülmüştür.” İfadelerine yer verilmiştir.

Teklifin 6. Maddesi “İşletme kayıtlarının düzeltilmesi” başlığını taşımaktadır. Maddeye göre;

İşletmede mevcut olduğu hâlde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar ile kayıtlarda yer aldığı hâlde işletmede bulunmayan mallara ilişkin düzeltmeler yapılabilecektir. Ayrıca, kayıtlarda yer aldığı hâlde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve ortaklardan alacaklar da kayıtlarda düzeltilebilecektir.

Kamuoyunda stok affı olarak da ifade edilen işletme kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin düzenlemenin pek çok mükellef tarafından suiistimal edildiği, başlı başına yasal vergi kaçırma aracı haline geldiği bu işle uğraşanların da malumudur.

Bu durumun Gelir İdaresinin de malumu olduğu ve konuya ilişkin ciddi rahatsızlık duyulduğu hususunu 7256 sayılı Kanunun Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Sayın Osman Dinçbaş’ın aşağıdaki ifadelerinden açıkça anlıyoruz;

Niye sadece yapılandırma, niye daha önce -örneğin- 7143’de olduğu kasa affı, stok affı gibi aflar yok?” diye soruldu. Bu çalışmanın, bu inisiyatifin en önemli hedefi, tıkanmış olan insanlara bir şekilde bu tıkanmayı gidermek için bir yol göstermek. Stok affı, kasa affı gibi konular bu tıkanmayla ilgili değil. Bunlar aslında kayıt dışı ekonomiye yardım eden elementler. Kasa affını getirdiğiniz zaman özellikle patronların şirketlerindeki fonları çekip kasada varmış gibi göstererek yani yalan miktarlar göstererek vergisini ödemeden işte bonustu, maaştı vesaireyi ödemesini sağladıkları bir yöntem. Bunu affederek ‘Evet, biz vergi almadan bunu geçiştirmeyi sağlıyoruz’ diyoruz. Böyle bir şey artık söz konusu olmayacak, bunu vurgulamak isterim ama yapılandırma dediğim gibi tıkanmış olan insanlarımızın bu tıkanmayı aşmasında yardımcı olacağını düşündüğümüz bir yöntem. Af tamamıyla farklı yönlere gidiyor, onu vurgulamak isterim…”

Daha 2020’nin Kasım ayında Bakan Yardımcınızın “Bunlar aslında kayıt dışı ekonomiye yardım eden elementler.” Dediği bir düzenlemeyi altı ay sonra “kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik edilmesine yönelik düzenlemeler” diye Yüce Meclisin önüne getirmek ciddiyetten uzak bir davranıştır. Aklımızla alay etmektir. Bu durumun kayıt altına alacağız.

Teklifle getirilen stok affı, kasa affı gibi aflar ciddi şekilde suiistimal edilerek, bir nevi kanun kullanılarak yeni kayıt dışı alanları ve vergi kayıpları oluşturmaya müsait bir zemin oluşmaktadır. Örneğin, Kanun teklifi ile işletmede olduğu halde kayıtlarda gözükmeyen emtianın kayıt altına alınmasını öngörmektedir. Ancak, bu kayıtlara dayanak teşkil eden emtianın gerçekten işletmede olup olmadığına ilişkin herhangi bir resmi tespit, yoklama söz konusu değildir. Uyanık bir üretim işletmecisinin, işletmede gerçekte olmayan ve normalde üretimde kullandığı ilk madde ve malzemeleri bu teklifin stok affı kapsamında beyan ettiğini varsayalım. Bunu engelleyecek, tespit edecek bir mekanizma var mı? Önceki yıllardaki Kanunlarda yoktu. Bu teklifte de yok. Dönem sonunda da Kanunun bu boşluğundan yararlanan mükellef fiktif olarak kayıtlara alıp beyan ettiği ilk madde malzemeyi satılan malın maliyetine ilave ettiğinde matrahını ilave edilen tutar kadar artıracaktır. Böylece Kanunla insanlara kayıt dışılık yapma, matrahı aşındırma ve vergi kaçırma zemini sunuyoruz.

Yukarıda 7256 sayılı Kanunun Komisyon görüşmelerindeki gerekçelerle bu maddenin tekliften çıkarılması gerekir. Bu düzenleme kayıt dışılığı teşvik eden bir düzenlemedir. Mükellef ahlakını bozan, vergi kaybına yol açan bir düzenlemedir.

Vazgeçilmelidir. Yıllardır kayıtlarını düzelten ve her yıl tekrar bozanlara sürekli aynı imkanı tanımak akıl karı değildir. İlle de stok affı, kasa, amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin işletme kayıtlarının düzeltilmesi imkanı tanınacak ise, bu imkan sadece daha önce bu tür düzenlemelerden yararlanmamış mükelleflere tanınmalı ve bu düzenlemeden bir kez yararlanan mükellefin bir daha yararlanamayacağı açıkça belirtilmelidir. Ayrıca, beyan edilen tutarların fiilen işletmede olup olmadığı da Vergi Müfettişi ve/veya yoklama memurunun da imzasının bulunduğu tutanakla tespit edilmelidir.

Sonuç olarak…

Sonuç olarak, ülkemizde 1924 yılından bu yana toplam 36 kez vergi affı getirilmiş, bunların 9 tanesini ise son 19 yılda uygulamaya konulmuş vergi afları oluşturmaktadır. Bu vergi aflarının ortaya konulma sebepleri bazen ekonomik, bazen mali, bazen idari ve teknik, ancak çoğu zaman siyasi nedenlerle olmaktadır.

“Verene eziyet, vermeyene meziyet” haline dönüşmüş olan vergi afları uzun vadede toplumsal ve bireysel ahlakı ciddi anlamda tahrip etmiştir. Hatta 8 Ekim 2020 tarihinde yayımlanan “Orta Vadeli Mali Plan” (2021-2023)’da açık olarak plan döneminde vergi affına gidilmeyeceği belirtilmiş olmasına rağmen 6 ay ara ile iki af düzenlemesi gündeme gelmiş biri uygulanmış biri de şu an teklif aşamasındadır. Bu da orta ve uzun vadeli planların da aslında kendi içerisinde ne denli tutarsız, gerçeklerden uzak ve uygulanabilir olmadığının göstergesidir. Hükümetin böyle bir politika belgesinin yol göstericilikten, inandırıcılıktan, öngörülebilirlikten uzak olması da ayrı bir çalışma konusudur.

Vergi sisteminin mikro düzeydeki sorunlarının yanında makro sorunları mevcuttur. Bu sorunların çözümü öncelikle vergileme zihniyetinde değişimi gerekli kılmaktadır. Vergi sistemimizin adaletsiz olduğunu, vergi yükünün sürekli küçük bir kesimin üzerinde yoğunlaştığını, temsilsiz vergileme olmaz ilkesinin yok sayıldığını, bütçe hakkının rafa kaldırıldığını, pek çok alanda optimal vergileme sınırlarının aşıldığını, torbalardan çıkan vergi düzenlemeleri ile vergi mevzuatının yamalı bohçaya döndüğünü, iki yılda bir yapılan vergi afları ile mükellefin etik dışılığa devlet eliyle itildiğini bilerek, vergi sisteminde reform çalışmasına başlanması gerekmektedir.

Daha önce de söylediğim sözümü burada bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Adaletsiz, gerçeklikten kopuk, vergiyi belli kesimin üzerine yıkan, dolaylı vergi ağırlıklı vergi sistemleri meşruiyetini yitirmiş vergi sistemleridir. Adaletsiz vergi sistemlerindeki adaletsizlik koyulaşarak arttığı sürece de işçinin, emekçinin, memurun, bordrolunun payına yoksulluk; imtiyazlı grupların payına ise tüketemeyecekleri kadar varsıllık düşmeye devam edecektir…

28.05.2021

Dr. Ozan BİNGÖL

Vergi Uzmanı


[1] Ozan Bingöl, Kontrolsüz Güç – Vergilerimiz Nerede, Sia Kitap, İkinci Baskı, 2021, İstanbul.

[2] Ozan Bingöl, Vergi Sistemini Anlama Kılavuzu – Bir Halkın Vergi ile İmtihanı, Tekin Yayınevi, Beşinci Baskı, 2020, İstanbul.

2 replies »

  1. Ozan Hocam, çok güzel bir yazı olmuş.
    Benim en çok beğendiğim kısmı, kanun teklif metninin Meclise sunulmadan dört gün önce sızdırılması.
    Hep merak ederim, bunu sızdıranlar zevkine mi sızdırıyor? Yoksa sızdırdıkları kişilerden bir menfaat temin ediyorlar mı? diye. Bence de sorumlular en azından bu kez afişe edilmeli.
    Kaleminize sağlık.

    Beğen

Yorum bırakın